Bu hafta ki köşe yazımda
değineceğim konuyu biraz gecikmiş olarak ele alıyorum. Daha önceleri yazmam
gerekiyordu aslında. Ancak yazımı haftalık hazırladığımdan ve farklı nedenler
araya girmiş olduğundan biraz gecikmiş oldu. Konuyu ele almam gecikmiş de olsa
bizim açıdan güncelliğini koruyan bir olaydı.
Gelelim
konumuza…
21
Mart 2015 tarihinde yapmış olduğumuz 10.Dönem Olağan Genel Kurul Toplantısında
Türkiye Sakatlar Derneği Malatya Şubesinin fesih edilmesine dair karar
almıştık.
Türkiye
Sakatlar Derneği Malatya Şubesi Başkanı olarak 23 Mart 2015 tarihinde yapmış
olduğum son basın toplantısında 21 yıllık mücadele sonucunda fesih kararını
vermemize neden olan olayları kısaca ana hatlarıyla kamuoyuna açıklamıştım.
Kısaca
ana hatlarıyla açıkladığımız olaylar buzdağının görünen yüzüydü aslında…
Görünmeyen kısmını dile getirmedik…
Yapmış
olduğum açıklamanın gerek il içi gerekse de il dışında binlerce insan
tarafından gazeteler ile Tv’lerde ki haberlerden izlendiği sosyal paylaşım
sitelerinde yapılan yorumlardan, sokaklarda ve yollarda karşılaştığım
insanların konuşmalarından anlaşılıyordu.
Bunların
arasında almış olduğumuz karara çoğunlukla (ki bu oran % 95 gibidir) üzülenler
olduğu gibi çok azda olsa sevinenlerin de olduğunu biliyoruz.
Açıklamamda
değindiğim konulara katılmayan ve hak vermeyen yok gibiydi…
Yüzlerce
insan gerek beni telefonla arayarak gerek sosyal paylaşım sitelerinde ve
gerekse de yolda durdurarak “Yıllardır engellilerin sesi oldunuz, onların
sorunlarını en doğru ve güzel bir şekilde dile getirdiniz, hiç yalan yanlış
konuşmadınız, bu konuda emeğiniz büyük ve çok hakkınız geçti, siz hakkınızı
helal edin bizlere” dediler.
Bu
sözleri hiç tanımadığım ve konuşmadığım her türlü görüşteki insanlardan duymak
benim için onur verici bir olaydı.
Açıklamamda
değindiğim konularda ki mesajı üzerlerine alması gerekenler almıştı.
Bunu
aldığımız birçok duyumlardan ve haberlerden anlıyorduk.
Bu
haberlerden birini 28 Mart 2015 tarihinde “Uyumuyoruz, Uyarıyoruz” sloganıyla
yapmış olduğumuz oturma eyleminde öğrenmiş oldum.
23
Mart 2015 tarihinde yapmış olduğum son basın toplantısında “Engellilerle
ilgili en ufak bir çalışması dahi olmayan ve yapmaktan aciz olan önemli bir STK
konumda ki Ticaret ve Sanayi Odası tarafından bizlere biçilen değer 200 TL sı
olmuş ve dilenci yerine konulmuşturuz. Bu STK’mızın engellilerle ilgili yaptığı
sosyal sorumluluk çalışması varda bizler mi bilmiyoruz, eğer böyle ise hangi
sosyal sorumluluk çalışması olduğunu açıklarlarsa özür dilemesini de biliriz.”
demiştim.
Aldığım
haberde bu sözlerime oda başkanımız çok üzülmüş ve haberi aldığım kişiye “Ali
Haydar ile konuşup ayarlarsan bir yemekte buluşalım ve konuşalım” gibi demiş.
Duyunca şaşırdım ve güldüm.
Haberi
anlatan arkadaşa “Tamam kabul edeceğim ama bir tek şartım var onu kabul
ederlerse seve seve yemekte buluşuruz” dedim ve şartımı açıkladım.
“Yemeği
ben karşılayacağım ve benim davetlim olacaklar. Ayrıca TSO’nun yeni binasından
ve tefrişat alımlarından dolayı borçlu olduklarını söylemişti. Bunun içinde
bana Ali Haydar Koyun adına 200 TL’lık bağış makbuzu kesip getirirlerse kabul
edeceğim” dedim.
Belki
bu yazıyı okurken bazılarınız kendin duymadığın sözlere nasıl inanırsın,
önyargılı olma, haberi getiren kişi güvenilir mi falan diyebilirsiniz.
Evet,
sizlere hak veriyorum. Ben öyle kendi kulağımla duymadan her söze kolay kolay
inanacak biri değilim. Ancak haberi anlatan arkadaşım tam başından beri bu
konuyu bilen ve vakıf olan basın camiasında çalışan bir kişiydi. Haliyle sözlerine
gözü kapalı inandığım ve değer verdiğim bir arkadaştı.
Bu
konuşmadan sonra belki bu arkadaş konuşmayı ve sözümü yoğunluktan dolayı iletememiş
olabilir. Bu vesileyle buradan bir kez daha şartımı ve davetimi yenilemiş
olalım.
Davetimi kabul edip gelirlerse sevinirim. Hem bu sayede borçlu olduğunu söyledikleri odamıza çam sakızı çoban armağanı katkımızı da sunmuş oluruz. Ne de olsa TSO odası hepimizin odasıdır. Bir Malatyalı olarak Ticaret ve Sanayi Odasına sahip çıkmamız gerekiyor.
Yorumlar
Yorum Gönder