Bir ülkede yaşayan
insanların tamamının yaşadığı ya da büyük bir kısmının yaşadığı ancak tamamının
etkilendiği sorunlara toplumsal sorun denir.
Dünyamızda ve ülkemizde pek
çok toplumsal sorun yaşanmakta olduğunu hepimizde biliyoruz.
Yaşanılan bu toplumsal
sorunların giderilmesi ve çözüme kavuşması için de yine toplumsal dayanışma ve
güç birliği oluşturulması gerekmektedir.
İnsanların tamamını
ilgilendiren toplumsal sorunların arasında neler yok ki. Toplumsal sorun
dediğimizde ilk olarak akla gelenlerden bir kaçı şunlardır.
-İşsizlik
-Yoksulluk
-Salgın Hastalıklar
-Trafik Sorunu
-Göç
-Çarpık Kentleşme
-Çevre Kirliliği
-Gürültü Kirliliği
-Çocuk İstismarı
-Kadın Şiddeti
-İsraf
-Uyuşturucu, Alkol ve Her
Türlü Madde Bağımlığı
-Terör
-Engellilik vb
Bu başlıkları çoğaltmak
mümkündür elbette. Bu konularda yaşanılan sorunların detaylarına girecek olsak
sayfalar dolusu yazmamız gerektiğinden burada sadece bir kaçının başlıklarını
açıkladım.
İnsanlığın yaşadığı toplumsal
sorunlar birbirine bağlı zincirlerin halkaları gibidir. Toplumda ve dünyada
yaşanan bu toplumsal sorunlara çözüm bulunmadığı sürece beni, seni, onu,
diğerini kısacası hepimizi de etkileyeceği bilinmelidir. Bu nedenle yaşanan ve
etkilendiğimiz bu sorunların çözümü konusunda tamamımızın toplumsal duyarlılık
göstermesi gerekmektedir.
Bu sorunlara karşı duyarlı
olmak, insanlığa karşı duyarlı olmak demektir. Diğer bir ifade ile duyarlılık göstermek
insanlığın, insan olmanın gereğidir.
Bu toplumsal sorunların
çözümünde her insanın göstereceği bireysel çabalar önemlidir. Toplumda yer alan
her bireyin kendi yapabilecekleri doğrultusunda sorunların çözülmesine katkıda
bulunma sorumlulukları vardır.
Gerek kamu kurum ve
kuruluşlar gerekse de özel kuruluşlar açısından bu sorunlarla ilgilenmek, görev
almak bir anlamda da sosyal sorumluk görevidir.
Sosyal sorumluluk dediğimiz
olay ise, yaşadığımız toplumdaki olaylarla ilişki kurmak ve sorunların farkında
olmak demektir. Bu sorumluluk, çevredeki sorunlara karşı farkındalık
oluşturmayı, sorunları belirlemeyi ve çözümü için gereken çalışmaları yapmayı
gerektirir.
Ancak son yıllarda öyle bir
ülke haline geldik ki şaşırmamak elde değil, psikolojik olarak hasta olmamak
elde değil. Toplumsal sorunlardan hangisi olursa olsun hepimizi yakından
ilgilendiren bu konularda dahi bir araya gelemiyoruz.
Toplumun bir kesimi yaşanılan
sorunlarla ilgili tepki göstererek hatası olanları kınarken geri kalan kısmı da
tam tersine hatası olan ve sorunları yaşatanlara en ufak bir kelime etmedikleri
gibi tepki gösteren kesime karşı çıkarlar. Bunu daha iyi anlamamız için
geçtiğimiz aylarda yaşanan cinsel istismar hakkındaki yasa önergesiyle ilgili kamuoyunda
yaşanan tartışmayı hatırlamanızı istiyorum. Bu konu TBMM’de gündeme geldiği
andan itibaren toplumda büyük bir ayrışma, büyük bir kutuplaşma ve büyük bir bölünme
olduğunu üzülerek gördük.
Hadi aynı düşünceleri paylaşmıyoruz,
aynı fikirleri savunmuyoruz diyelim, bu bize karşımızdaki insanları üzecek ve kıracak
şekilde saygısızca görüşlerimizi dile getirme hakkını vermez ki…
Sözün özü olarak, düşüncelerimiz, fikirlerimiz, inançlarımız, dillerimiz, ırklarımız farklı olabilir. Ancak sonuçta hepimizde bu dünyada, bu ülkede ve bu topraklarda yaşayan insanlarız. Toplumun tamamını da yakından ilgilendiren toplumsal konularda dahi birlik ve beraberlik sağlayamıyorsak nerede kaldı bizim insanlığımız. Böyle kutuplaşıp ayrışacak olursak nasıl birlik ve beraberliğimizi sağlayacağız. İnsanların, futbol takımı tutan fanatik taraftarlar gibi siyasi parti tuttuğu ve tuttukları partilerin (ki tutulan partinin hangisi olduğunun hiçbir önemi de yok) yaptığı hatalı veya yanlış çalışmaları, faaliyetleri ve konuşmaları dahi doğru diyerek alkışladığı ve desteklediğini görüyoruz. Oysa hangi partiyi tutarsak tutalım, hangi düşüncede, hangi fikirde, hangi inançta, hangi dilde ve hangi ırkta olursak olalım yanlışa yanlış ve hatalıya hatalı diyebilmeliyiz. Bunları yapamıyorsak, bunları diyemiyorsak o zaman birlik ve beraberlik sağlamadan bahsetmememiz gerekiyor. Unutmayın ki “Sevgide serbestlik, saygıda mecburiyet vardır” diye söz var. Birbirimizin düşüncelerini, fikirlerini ve inançlarını sevmeyebiliriz, sevmekte zorunda değiliz. Ancak ne olursa olsun birbirimizin düşüncelerine, fikirlerine ve inançlarına saygı göstermek zorundayız. Eğer bunu yapmayacak olursak karşımızda ki kişi/lerden de kendimize saygı duyulmasını bekleyemeyiz.

Yorumlar
Yorum Gönder