Psikolog olan ve aynı
zamanda da “Otizm, Çocuk Psikolojisi, Aile Danışmanlığı” gibi branşlarda uzman
olan Cihan Çelik adındaki kişinin 21 Aralık 2016 tarihinde kişisel twitter
hesabından attığı tweetler sosyal medyada kısa zamanda yayılarak okuyan duyarlı
insanları isyan ettirdi…
Cihan Çelik adında ki
psikolog öğretmen 21 Aralık 2016 tarihinde Kadıköy-Pendik arasında çalışan
dolmuşta Alican adında eski bir öğrencisi ile karşılaşıyor. Otizmli bir çocuk
olan Alican’ın dedesi ve ninesi de onunla beraber dolmuşta bulunuyor. Buraya
kadar hiçbir sorun yok, ancak otizmli Alican bağırmaya başlayınca minibüste
seyahat edenlerin yükselen sesleri, tahammülsüzlükleri adeta Cihan Çelik’i
isyan ettiriyor.
Yaşananları twitter’da ki
sosyal medya hesabından, “20 dakikalık minibüs yolculuğunda otizmli bir çocuğun
bağırmalarına tahammül edemeyecek kadar nasıl körelttiniz vicdanınızı?” diye
duyuran Cihan Çelik adındaki psikolog şöyle devam eder.
“Artık yazmaktan bıktım ama
olsun. Dün otizmli eski öğrencimi gördüm Pendik-Kadıköy dolmuşunda. Anne, baba
bırakmıştı çocuğu, dede/nene bakıyor.
Alican çığlık atıyor, ara
ara yüksek sesle bağırıyor, minibüse binerken söyledi Nejat dede, böyle böyle
kusura bakmayın Göztepe'de ineceğim diye.
Ama maalesef 2-3 dakika
sonra yaşlı bir teyze bağırmaya başladı, inin falan diye... Nejat bey
anlatıyor, iki dakika sonramız belli değil diye.
Yok, ama bir destek daha
çıktı arkadan kadına, böyleyse çocuğun toplu taşıma kullanma diye. Nejat bey
inecekken, inme dedim, devam ettik...
Konuşmayı denedim, çocuğun
durumunu ayrıntısıyla anlatmaya çalıştım ama olmadı, Nejat bey ağlamaya başladı
falan. Oturup sohbet ettik...
65 yaşında adamın tek
dileği, “Allah benden önce Alican'ın canını alsın” olmuş. Bensiz bu çocuğa kimse
sahip çıkmaz olmuş adamın derdi...
Bakım evine bırak diyorlar Cihan,
ben nasıl bırakacağım, orda nasıl bakacaklar diyor bu çocuğa... Ben ölene kadar
yanında olacağım diyor adam…
Yahu 20 dakikalık minibüs
yolculuğunda bir çocuğun bağırmalarına tahammül edemeyecek kadar nasıl
körelttiniz vicdanınızı…
Annesi babası bırakmış,
torununa bir hayat yaşatmaya çalışan adamı ağlatıp evinize nasıl gittiniz.
Hakikaten vicdan acayip bir şey...
Allah kimseyi vicdansız
bırakmasın. Kimseyi çocuğuyla sınamasın. Kimseyi tahammülsüz kılmasın... Allah
empati yeteneği versin insana…
Nejat bey hayatına devam
edecek. Ağlayarak, düşerek, kalkarak ama vicdanı rahat şekilde ölecek...
Vicdanı olmayanlar nasıl ölecek bilmiyorum…
Torununla inşallah çok daha
güzel şartlarda bir hayat yaşarsın Nejat dede. Zor ama insanı yaşatan umut işte...
İnşallah daha güzel olur her şey...” diyerek yaşadığı olaya sosyal medya
hesabından yazarak isyan etti.
Psikolog olan Cihan Çelik’in
yazdığı yazıyı okuyanlar (ki belki de bunların arasında minibüs içerisinde
tepki gösteren kişiler ya da aynı zihniyette olanlar da vardır) doğal olarak o
an duygularına yenik düştüklerinden tepki gösterirler.
Oysa biz engelliler bu tür
olayları o kadar çok yaşıyoruz ki hangi birini anlatalım sizlere… Yaşamadığımız
ya da karşılaşmadığımız gün yok ki.
Yolda, sokakta, iş yerinde,
okulda, pazarda, alışverişte velhasıl toplumun hangi kesimine sorsanız
engellileri çok sevdiğini söylerler.
“Engelliler de bu toplumun
bir parçasıdır. Onlar bizim başımızın tacıdırlar. Onlar engelli değil özel
insanlardır.” vb gibi sözleri her Allahın günü duyarız. Peki, herkesin duyduğu
bu sözlerin doğruluğuna ne kadar inanıyorsunuz?
Biz engellileri çok seven
sözde duyarlı geçinen yetkili yetkisiz insanlarda gördüğümüz ve yaşadığımız birkaç
örnekle bizleri nasıl sevdiklerini anlatmaya çalışayım.
Engelli olarak okula gidip
eğitim, öğretim almak, okuyup yazmak, topluma eğitimli, bilgili, birikimli
birey olarak katkıda bulunmak istersin ya da engelli çocuğunu bu düşüncelerle okula
yollamak istersin bazı okul idarecileri ile diğer öğrenci velileri tarafından
“Seni okula alamayız”, “Okulda yangın çıkarsa, deprem olursa sen ne
yapacaksın”, “Seni alırsak diğer çocuklar etkilenir, velileri istemez”, “Sen
okuyup ne yapacaksın, okumasan da olur”, “Seni hangi öğretmen sınıfına alır ki”
sudan bahanelerle tepki gösterirler ve okuldan çıkarılmanı isterler.
Engelli olarak bir işe girip
çalışarak kimseye yük olmadan kendi ayaklarının üzerinde durmak istersin
işverenler engellileri üretici değil tüketici olarak değerlendirdiği için işe
almaya yanaşmazlar.
Evlenerek yuva kurmak
isteyen engellilerin birçoğu “Engelliye verecek kızımız yok.”, “Engelliler
evlenip de ne yapacak.”, “Engelliyi kim alır kabul eder ki?” vb gibi toplumun
önyargılı bakış açısı nedeniyle bunu gerçekleştiremezler.
Geçtiğimiz yıl Sabancı
Vakfı'nın desteklediği 'Engelli Ayrımcılığını Önleme ve Mücadele Platformu'
projesi kapsamında yapılan araştırmada engelsiz dediğimiz kişilerin %70.3 gibi
ezici bir çoğunluğunun ortopedik engelli bir komşu istemediklerini ifade
ettiğini görürüz. Bu haberi duyduğumuz bu şekilde davrananları ayıplarız, ancak
uygulamaya gelince ne yazık ki kendimizde yapmayız.
Sözün özü olarak, artık toplumun büyük çoğunluğunun özü ile sözünün bir olmadığını üzülerek görmekteyiz. Duyarlı insanlar mı? Nesli tükenmekte olan kelaynak kuşları misali duyarlı insanların da sayısı gittikçe azalmaktadır.

Yorumlar
Yorum Gönder