4 yaşında yakalandığım
romatizma hastalığı nedeniyle eğitim hayatım kesintili olarak toplam üç, üç
buçuk yıl kadar sürmüştü. Birinci ve ikinci sınıfa gidebilmiş ve üçüncü sınıfa
geçtiğim yıl hastalandığımdan eğitimim kesintiye uğramıştı. Ağır seyreden
hastalığım geçene kadar eğitimimden, okulumdan, sınıfımdaki arkadaşlarımdan
uzak kalmıştım.
Hastalığım hafifleyip
geçtiğinde eğitime kaldığım yerden devam etmeye başlamıştım. Ancak tek fark
vardı, ben tekrar üçüncü sınıfa başlamıştım, arkadaşlarım ise dördüncü sınıfa
gidiyorlardı.
Aradan birkaç ay geçtiğinde bu
durum benim zoruma gitmeye başlamıştı. Sonuçta çocuktum, arkadaşlarımın benden
bir sınıf üstte olması beni üzüyordu. Çünkü ben sınıfta kalmamış sadece
hastalığım nedeniyle okula gidememiştim. Üzüldüğümü bilen rahmetli babam okula
gidip müdürle konuşmuş ve benim üzüldüğümü anlatarak bir çözüm bulunmasını istemişti.
Bu konuşmadan bir süre sonra
sınıfta ders esnasındayken nöbetçi öğrenci gelerek benim müdür odasına çağrıldığımı
söyledi. Öğretmenim bana dersten çıkıp gidebileceğimi söyledi, dersten çıkıp
gittim. Müdür odasında iki veya üç tane daha öğretmen vardı. Bana birkaç tane
matematik sorusu ile farklı konulardan sorular sordular. Defterlerimi getirip
göstermemi söylediler, hemen sınıfıma gidip defterlerimi alarak döndüm.
Defterlerimi bakıp incelediler, yazılarıma baktılar ve “Tamam, sen sınıfına gidebilirsin” dediler.
Bu olaydan yaklaşık bir
hafta kadar sonra yine nöbetçi öğrenci sınıfa gelerek öğretmenime bir not
verdi. Öğretmenim notu okuduktan sonra bana defterlerimi toplamamı ve notta
yazılı olan sınıfa gitmemi ve bundan sonra okula o sınıfta devam edeceğimi ve
bu nedenle sınıf arkadaşlarımla da vedalaşmamı söyledi. Defterlerimi çantama
yerleştirdim ve önce öğretmenimle sonra da sınıf arkadaşlarımla vedalaşarak
sınıftan çıktım. Notta yazılı olan dördüncü sınıfa gittim ve o günden sonra
eğitimime yaşıtlarımla aynı seviyede devam etmeye başladım. Kısacası aynı
eğitim yılı içerisinde hem üçüncü sınıfı hem de dördüncü sınıfı okumuş oldum.
Dördüncü sınıfı bitirmiş ve beşinci
sınıfa geçmiştim. Üç aylık tatilden sonra okul açılmıştı. Beşinci sınıfa
gidiyordum artık. Beşinci sınıfa başladıktan sonra en son okula gittiğim gün Atatürk’ün
ölüm yıldönümü etkinliği olan 10 Kasım günüydü. 10 Kasım törenlerine katıldığım
günden sonra tekrar hastalanmış ve böylece okul hayatım, eğitim hayatım son
bulmuştu. Okullar tatil edildiğinde artık eğitime devam edemeyeceğimi anlayan
okul idaresi ile öğretmenim ilkokul karnemi vermişlerdi.
Uzun süren tedaviler ve
hastalık evresi nedeniyle eğitimime devam edememiştim. 26.2.2016 tarihli “Yüreğinizdeki “Sevginin Gücü” Hiç Eksilmesin” yazımda da
ifade ettiğim gibi hastalığımın çok ağır geçtiği dönemlerdi o günler. Bir
üzüm tanesini dahi dörde bölüp yedirmeye çalıştıklarını ve yüzüme konan sineği
dahi kovalayacak mecalimin olmadığı günleri yaşadım.
26.4.1994 tarihinde Türkiye
Sakatlar Derneği Malatya Şubesini açtıktan bir buçuk yıl kadar sonra 6.9.1996
tarihinde ortaokulu dışarıdan sınavlara girerek tamamlamış ve diplomayı almaya
hak kazanmıştım. Diplomayı almıştım ancak liseyi nedense almaya pek istekli
değildim. Derneğe gelen birçok engelliyi eğitim için teşvik ederken kendim
eğitimime devam etmiyordum. Bunun nedenlerinin arasındaki en büyük pay kendimi
dernek çalışmasına, engelli sorunlarının çözümüne adamış olmam geliyordu.
Bir işe girip çalışmak ve
üretken bir birey olarak kendi ayaklarımın üzerinde durarak hiç kimseye bağımlı
olmamak amacıyla sınavlara girmek istiyordum ancak bir türlü bana uyan sınav
açılmıyordu. Özel sektöre girmek için de onlarca engelli arkadaşın istihdamına
yardım eden ben kendim için hiç kimseden bir destek isteyemiyordum. Kimse de benim
durumumu düşünerek böyle bir teklifte bulunmuyordu.
2001 yılında bana uyan bir
sınav nihayet açılmış olduğundan başvuru yaptım. Ortaokul mezunlarına yönelik Sağlık
Bakanlığının Elazığ’da açmış olduğu bu sınava gidip girmiştim. Yazılıda iyi bir
not almış ve mülakata katılmaya hak kazanmıştım. Mülakatta ise ne yazık ki
yardım edileceğine dair söz verilmesine rağmen elenmiştim. Oysa o sınavda asil
olarak kazananların nasıl kazandığını yedeklerin nasıl alındığını sonradan
öğrenmiştim. O günden sonra bir daha da sınavlara girememiştim. Hem ortaokul
mezunu olarak kalmış hem de bir işe giremeden aradan yıllar geldi geçti.
Ortaokul diplomasını
aldıktan 17 yıl kadar sonra nihayet 4.9.2013 tarihinde Açık Öğretim Lisesine
kayıt yaptırmış ve 27.4.2016 tarihinde mezun olmuştum. Lise diplomasını
aldığımda çok mutlu olmuştum. Lise mezunu olacağımı diplomayı alana kadar hayal
edemiyordum.
Açık Öğretim Lisesinden
mezun olduğum günlerde yapılacak olan Engelli Kamu Personeli Seçme Sınavına da (EKPSS)
lise mezunu olarak başvuru yaptım. Bu benim lise mezunu olarak girdiğim ilk
sınav olacaktı. O güne kadar yapılan EKPSS sınavlarında ortaokul mezunu olmam
nedeniyle ancak kurayla başvuru yapabiliyordum. Kurada ise bir türlü şans
yüzümüze gülmemişti. Sınav için doğru dürüst ders çalışmamıştım. Girdiğim
sınavda 74.59 puan gelmesi beni şaşırtmış ve mutlu etmişti. Birinci tercihlerde
bir yere yerleşememiştim, kısmet olursa artık umutlar ikinci tercihlerde.
EKPSS sınavından sonra kendi
bilgi düzeyimi ölçmek ve denemek amacıyla üniversite sınavına da girmek
istediğim için YGS sınavına başvuru yaptım. Sınavda barajı aşamayacağımı ve 130
ile 140 gibi bir puan gelir diye düşünüyordum. Çünkü bu sınav içinde
çalışmamıştım, bununla beraber matematik ve fen gibi konularda hiç mi hiç
bilgim yoktu. Bu nedenle sınavda yapabilirsem sadece sözel sorulardan
yapacaktım. 12.3.2017 tarihinde yapılan YGS sınavına sonunda girip çıktım.
Sınav öncesi hiç stres ve heyecan yapmayan ben sınavdan sonra sonuçların
açıklandığı güne kadar sonucun ne geleceğini düşünerek heyecanlanmaya
başlamıştım.
Sonunda sonuçların açıklandığı
28.3.2017 tarihi gelip çattı. Sonuçları öğrenmek amacıyla ÖSYM sitesine
girdiğimde ilk baktığım barajı aşıp aşamadığım ve LYS’lere girip giremeyeceğim
bölümüydü. Belgenin puan kısmında barajı aştığımı ve LYS’lere girme hakkı
kazandığımı görünce adeta mutluluktan şok geçirdim. Biliyorum ki birçok insan
bu durumu ve aldığım puanları sıradan bir olay olarak algılayabilir onlar için
önemsiz gibi gelebilir. Ancak benim gibi bu güne kadar toplam üç, üç buçuk
yıllık okul hayatı olan biri için normal olarak değerlendirmek pek uygun olmaz
diye düşünüyorum. Şimdi önümde girmek için kayıt yaptığım LYS gibi zor bir
sınav daha var. YGS puanlarımla Açık Öğretim Fakültesine kayıt yapabileceğimi
biliyorum, ancak yinede Haziran ayında yapılacak olan LYS sınavına da girmek
istediğim için başvuru yaptım.
Sözün özü olarak, önce liseyi bitirmem ve ardından EKPSS ile YGS sınavlarında barajı aşmam ayrı ayrı mutluluk yaşamama neden olmuştu. Her zaman kullanılan, “Okumanın yaşı yoktur” sözünün doğruluğunu yaşayarak öğrenmiş oldum. EKPSS ile YGS sınavlarında ki başarımı ise sürekli gazete ve kitap okumama, yaşanan günlük olayları takip etmeme borçluydum. Bu nedenle başta öğrencilere ve kendini yetişmek isteyenlere ders kitapları dışında diğer kitaplar ile gazeteleri de okuyarak takip etmelerini öneriyorum.

Yorumlar
Yorum Gönder