Malatya’da beni tanımayan
yoktur dur diyebilirim. Kurumlar, STK’lar, seçilmiş ve atanmış kişiler, iş
dünyası, kadını, erkeği, yaşlısı, genci, engellisi ve engelsizi kısacası
kamuoyu tarafından tanımayan, adımı bilmeyen hemen hemen yoktur dur.
Beni tanıyanlar tarafından;
engelliliği nedeniyle vücudu pek gelişmediğinden yarım porsiyon kadar ya da bir
sıkımlık canı olan, sıksalar suyu çıkarılacak kadar bir yapıda olan, üfürseler
havada bir yaprak gibi savrulacak durumda olan, ancak karakteri ve kişiliğinin
güzel oluşu ile dürüst ve açık sözlü oluşu nedeniyle çevresi çapından büyük biri
diye bilinirim.
Ufak yaşlarda başlayan
hastalığı nedeniyle tahsil hayatına fazla devam edememiş, ilkokulu dahi
hastalığı nedeniyle kesintili bir şekilde okumuş, ortaokul ile liseyi ise açık
öğretimde okuyarak tamamlamış olan ve buna rağmen okuyup araştırarak kendi
kendini yetiştirmiş biri diye bilinirim.
Gerek özel hayatında, gerek
yıllarca mücadele etmiş olduğu dernek çalışmalarında, gerekse de katılmış
olduğu resmi veya özel tüm toplantılarda hep kendi doğru bildiklerini dile
getiren ve doğruluktan hiç şaşmayan biri diye bilinirim.
Yüzlerce engelli insanın
ihtiyaçlarını gidermek için yarattığı imkânlarla akülü, aküsüz tekerlekli
sandalye, koltuk değneği, işitme cihazı gibi cihazlar temin ederek yardımcı
olmaya çalışan, akülü sandalyelerin yeni yeni ülkede yaygınlaştığı ancak pahalı
olduğu günlerde dönemin valisi Mustafa Yıldırım’ın akülü sandalye hediye etme
teklifini dahi “Birçok engelli
arkadaşımızın manüel tekerlekli sandalyesi dahi yokken ben bu hediyeyi nasıl
kabul edebilirim.” sözleriyle kabul etmeyerek geri çeviren biri diye
bilinirim.
Hazırlayarak hayata
geçirdiği birbirinden güzel Avrupa Birliği, Kalkınma Bakanlığı ve Çalışma ve İş
Kurumu projeleri sayesinde Malatya ekonomisine katma değer sağlayan biri diye
bilinirim.
Engelli haklarının yılmaz
savunucusu, engelli konusu olduğunda karşısında bulunan kişinin
yetkili-yetkisiz, makamı-mevkisi ya da engelli-engelsiz olduğuna bakmaksızın
yapıcı bir şekilde en sert eleştiriyi yapan ve yaptığı eleştirilerle de
kamuoyunda ses getiren biri diye bilinirim.
Engelli haklarını gasp eden,
engellileri ve engelliliği suiistimal ederek insanların duygularıyla oynayarak
rant elde etmeye çalışanların karşısında mangal gibi bir yürekle dimdik durarak
mücadele etmeye çalışan, engellileri ve dernek adını kullanarak rant peşinde
koşan tiyatrocular hakkında dava açan ve yargılanmalarını sağlayarak ceza
almalarına neden olan biri diye bilinirim.
Demokrasiye olan inancı nedeniyle
gerek şahsi hayatında gerekse de dernek hayatında hep insanların dini, mezhebi, siyasi düşüncesi, dili, rengi,
fikirleri, giyimi-kuşamı gibi konularda saygılı olan, insanlar arasında ayırım
yapmayan, her insana sadece ve sadece insan olduğu için değer veren biri diye
bilinirim.
Bu kadar tanınan biri olarak
benim hakkımda sık sık “Bu haliyle
bunları söylüyor ve yapıyor, sağlam olsa neler yapmaz ki” denildiğini ve
takdir edildiğimi de biliyorum.
Sakın kendi kendimi
methettiğimi, kendi reklamımı yaptığımı düşünmeyin. En sevmediğim şeydir bir
insanın kendini methetmesi. Bunu tüm samimiyetimle belirteyim ki yazdıklarımın
tamamı noktasına kadar doğrudur. Hatta yazdıklarımın eksiği var fazlası yoktur
diyebilirim. Şimdi bunları neden yazdı bu adam, bunlarla ne anlatmak istiyor
diyenleri duyar gibiyim. Merak etmeyin anlatmak istediğim konuyu anlamanız için
bunları yazdım. Gelelim asıl anlatmak istediğime.
Yukarıda belirttiğim gibi bu
kadar tanınan ve bilinen ben, herhangi bir işi olmayan vasıfsız engelli bireylere mesleki bir beceri kazandırarak aile
ekonomilerine katkıda bulunmaları ile kendilerine olan özgüvenlerinin artmasını
sağlayarak toplumla bütünleşmelerini sağlamak amacıyla eğitim projeleri hazırlayarak
hayata geçiren ve eğitim alan engellilerin istihdam edilmelerini sağlayarak iş ve aş bulmalarına
yardım eden biri diye bilinen ben her nedense kendi istihdamımla ilgili en ufak
bir destek göremedim.
2012 yılından 2016 yılına
kadar kaç defa E-KPSS’de kuraya başvuru yaptıysam ve 2016 yılından itibarense
sınavda aldığım puana göre kaç tercih yaptıysam bir tanesi dahi olmadı. En son Mart
ayında yaptığım tercihlerin Nisan ayında açıklanmasıyla yine açıkta kaldığımı gördüm. Bundan sonra olacağını da sanmıyorum. Bu kaçıncı
denemem oldu bilemiyorum. Sayısını dahi hatırlamıyorum artık.
Bu konuyla
ilgili burnuma “Ali Haydar” kokusu
gelmiyor desem yalan olur. Sonuçta bizde insanoğluyuz aklımıza her şey
gelebiliyor. Hatırlayacağınız gibi Şubat 2017 ayında Elbistan’da işçi alımı
için Noter huzurunda yapılan çekilişte dahi ne tür oyun/hile yapıldığı haber
kanallarında yer almasıyla tüm ülke izlemişti.
Ne
diyebilirim ki yüzlerce insanın işe girmesine vesile olan biri olarak kendime
vesile olacak bir tane dahi yetkili/yetkisiz kişinin (ki onlarca yüzlerce
insana nasıl ve ne şekilde torpil yaparak vesile olduklarını görüyor ve
biliyorum da) olmaması ya da ortaya çıkmaması ise ayrı bir muamma olduğu kadar “Ali Haydar” mevzusunu doğrular
niteliktedir.
Ne diyelim iki cumhurbaşkanı, başbakan, bakan çıkarmış ve 4x4 lük plakası ile öğünen bir şehrin seçilmiş ve atanmış yetkililerinin “Vefa” anlayışı bu kadarmış. Buradan anladığımız gibi “Vefa” İstanbul’da bulunan bir semt isminden öte bir anlam taşımıyor.

Yorumlar
Yorum Gönder