Emine Bulut
adını duymayan, bilmeyen kaldı mı bilmiyorum? Geçtiğimiz Ağustos ayında
Kırıkkale’de ayrıldığı eşi tarafından kızının gözleri önünde defalarca
bıçaklanarak öldürülen Emine Bulut’tan bahsediyorum.
Emine
Bulut’un yaşadığı acı olay başına gelmemiş ve şu anda hayatta olmuş olsaydı eğer
hiç kimsenin var olduğundan, yaşadığından, çektiği sorun ve sıkıntılardan dahi
haberimiz olmayacaktı!
Ne zamanki
hunharca bıçaklanarak öldürüldüğü ana dair görüntüler medya organlarında yer
alınca onu tanıdık… Ancak onu tanımakta ve yaşadıklarını öğrenmekte çok geç
kalmıştık!
İzlediğim
görüntüde vücudunun birçok yerinden aldığı bıçak darbeleri nedeniyle boynundan
aşağıya doğru kan fışkırırken, “Ölmek
istemiyorum!” diye haykıran bir kadın vardı… Kadının yanında ise 10
yaşlarındaki bir kız çocuğunun, “Anne
lütfen ölme!” diye çaresizce feryat ederken izlediğim görüntü halen
gözlerimin önünde…
Anne ile
kızının haykırışları ise hâlâ kulaklarımın içinde çınlayıp duruyor!
Olayla
ilgili görüntüler sosyal medya organlarında hızlıca yayılınca tüm ülke bir anda
Emine Bulut’u konuşur olduk.
Sosyal
medya organlarında #EmineBulut hashtagı
ile yapılan paylaşımlar bir anda on binlere ulaştı. Bunlar arasında çoğunlukla
acısını, üzüntüsünü ve tepkisini dile getirirken aralarında Mağdur Boşanmış
Babalar Derneği Başkanı Muhammet Özen gibi katil Fedai Baran’ı kahraman olarak
niteleyenlerde vardı…
Sosyal
medya hesabında yaptığı paylaşımda Boşanmış Babalar Derneği Başkanı Muhammet
Özen, “Aslan parçası, meydanda karıyı
boğazlamış. Yüreğim buz gibi oldu. Biz bu kahraman kadar olamadık. Benim
yetişkin kızım anasının genç sevgilisinin yanında hangi babanın buna ciğeri
dayanır diyen yok. Gerçek katil Ömer Uğur Gençcan ve onu oraya atayan AKP'liler
ve bir gün mutlaka yargılanacaklar” sözlerini paylaşarak Türk Ceza
Kanunu'na göre işlenmiş olan bir suçu veya işlemiş olduğu suçtan dolayı bir
kişiyi alenen övmüştü.
“Erkekler öldürülünce ya da kadın yüzünden
intihar edince kimsenin sesi çıkmıyor. Bir kadın öldürülünce ortalığı yangın
yerine çevirenler o zamanlar neredeydiler?” ya da “Cinayet kadın için neyse erkek için de aynıdır, değişen bir şey yok.
Bu nedenle bu kadar abartmayın kadın kendini öldürtecek kadar ileri gitmemeli.”
sözlerini paylaşanlara da rastlamak mümkündü.
Hangi haber
kanalını açsam hangi sosyal medyaya baksam her yerde bu konu vardı. İçim dışım
öfke doluydu.
Bilgisayar
başında ellerim klavye üzerinde ve gözlerim ise ekrana sabitlenmiş bir halde
düşüncelere dalmış bir halde oturup durdum. İçimde biriken öfkeyi kelimelere
dökerek yazıya aktarmalıydım! Bir an önce bir yerlerden başlayarak yazmalıydım!
İzlediğim
görüntülerden dolayı altüst olan psikolojileri mi, insan olmaktan dolayı
duymaya başladığımız utanç duygusunu mu, yitirmeye başladığımız insani
duygularımızı mı, tüm sinirlerimizin kopacak kadar gerilmesini mi kelimelere
döküp yazmalıydım?
Yoksa göz
kırpmadan kızının gözlerinin önünde annesini öldüren cani bir adamın insanlıktan
çıkmış bir halde nasıl mahlûka dönüştüğünü mü?
Neyi yazmalıydım?
İnsanların ve kızının gözlerinin önünde “Ölmek
istemiyorum” diye feryat ederek can veren anneyi mi?
Ya da gözlerinin
önünde aldığı bıçak darbeleri nedeniyle vücudunun her yerinden kan fışkırırken
can çekişen annesine “Anne ölme”
diye haykırarak bağıran çocuğun çaresizliğini mi?
Gözlerinin
önünde yaşanan vahşeti büyük bir soğukkanlılıkla izlerken müdahale etmek yerine
telefonuyla videoya alanı mı?
Aldığı
öldürücü bıçak darbeleriyle feryat ederek yardım çığlıkları atan kadına yardım
edeceklerine oradan kaçışan insan müsveddelerini mi?
Yoksa
yıllarca aynı yastığa baş koyduğu sevdiği kadını gözünü dahi kırpmadan
defalarca bıçaklayarak öldüren katili mi yazmalıydım?
Kadın
cinayetleri ile ilgili istatistikî bilgileri paylaşan http://anitsayac.com/
sitesindeki bilgilere göre sadece 2019 yılı içerisinde bu yazıyı yazdığım güne
kadar öldürülen 295 kadından hangi birisini yazayım?
Bazı
düşüncesiz ve duyarsız kişiler için öldürülen bu 295 kadın belki birer rakamdan
başka bir şey ifade etmeyebilir! Ancak benim için saçının bir teline kıyamam
derken hiç göz kırpmadan canına kıydığımız bu 295 kadından her biri rakamlardan
öte birer ana demek, birer kardeş demek, birer sevdalandığımız yâr demekti.
Ya da bunların
dışında 21. yüzyılın Türkiye’sinde halen kadınlara, çocuklara, engellilere yönelik
yapılan istismarı engelleyemeyen, her türlü şiddeti, işkenceyi ya da cinayeti
önleyemeyen, önlemekte aciz kalan yasalarımızın yetersizliğini mi yazayım?
Biliyorum
ki, ne yazarsam yazayım seçilmiş siyasilerle atanmış idarecilerin bu sorunlara
karşı kalıcı bir çözüm üretmedikleri sürece değişen bir şey olmayacaktır.
Sözün özü
olarak, 3 Mart 2009 tarihinde vahşice katledilen Münevver Karabulut’u, 11 Şubat
2015 tarihinde tecavüz edilerek vahşice öldürülen Özgecan Aslan’ı, nasıl
unuttuysak kısa bir süre sonra Emine Bulut’u da unutacağız. Unutmayacak bir kişi
varsa o da gözlerinin önünde babası tarafından annesi bıçaklanarak öldürülen
kızıdır. Bir de Emine Bulut’un annesi olan Fadime Bulut’tur. Atasözümüzün de
dediği gibi, “Ağlarsa anam ağlar, gerisi
yalan ağlar!”

Yorumlar
Yorum Gönder