31 Mart
2019 tarihinde yapılan Mahalli İdareler Genel Seçimleri’nde Malatya Büyükşehir
Belediye Başkanı olarak seçilen Selahattin Gürkan, göreve başladıktan kısa bir
süre sonra belediyenin yaklaşık 2 milyar liraya yakın borcu olduğunu ve bu
nedenle bir dizi tasarruf tedbirlerinin uygulamaya konulacağını kamuoyuna açıklamıştı.
Bu tasarruf
tedbirleri açıklamasından kısa bir süre sonra birçok engelli arkadaş ile
karşılaştıkça, sohbet ettikçe bazı konularda serzenişte bulunduklarını duyar
olmuştum.
Duyduğum serzenişlerin
arasında en çok yer alan şunlardı. Akülü tekerlekli sandalye kullanan engellilerin
mesai saati dışında ya da hafta sonu asansör tertibatlı engelli aracını talep ettiklerinde
çok acil ve zor durumda kalınmadıkça hizmet verilmediği, aracın talep edildiği
bazı zamanlarda ise araçlarda yakıt bulunmadığı gerekçesiyle talebe olumlu
yanıt verilmediği, akülü tekerlekli sandalye ile benzeri medikal malzeme
talebinde bulunanlara olumsuz yanıtlar verildiği, ekonomik durumu iyi olmayan
engellilerin akülü tekerlekli sandalyeleri için yaptığı akü taleplerinin de karşılanmadığı
yer alıyordu.
Duyduğum bu
serzenişleri anlatmak ve engellilerin yaşadığı sorunlarla ilgili hazırladığım 7
sayfalık bir dosyayı (ileriki günlerde bu dosyada yer alan konuları da bu köşede
ele alacağım) takdim etmek amacıyla 12 Haziran da belediyeyi telefonla arayarak
randevu talebinde bulundum. Bununla da yetinmeyerek 1 Temmuz da belediyeye
giderek talebimi şahsen yeniledim.
Aradan 3 ay
geçmesine rağmen olumlu olumsuz bir dönüş olmadığını görünce 11 Eylül günü hazırladığım
dosyayı özel kalem müdürlüğüne giderek elden teslim ettim. Ve 3 ay önce talep
ettiğim randevunun da iptal edilmesini rica ettim.
Başkanın yoğun
programları nedeniyle geri dönüş yapamadıklarını uygun zamanda mutlaka dönüş
yapacaklarını ifade ederek üzüntülerini bildirdiler. Randevu talebini yeniden
almak istedilerse de kabul etmedim ve dosyayı teslim ederek oradan ayrıldım.
Elbette
başkanın yoğun bir programı olduğunu kamuoyunda görüyor ve takip ediyordum. Ancak
ne kadar yoğun olursa olsun 10 – 15 dakika kadar bir zaman ayarlanabilirdi.
Sonuçta ben görüşmeye yatak yorganla gidip belediyede yatacak değildim.
Bu arada
şunu da belirteyim ki, engellilerle ilgili yaşanan sorunlar ile bu köşede
kaleme aldığım belediyeyi ilgilendiren bazı yazılardan başkanımız Selahattin
Gürkan’ın haberi olmadığından eminim. Çünkü yıllardır yakından tanıdığım
başkanımızın bilgisi olmuş olsaydı geçmiş yıllarda bir iki konuda yaptığı gibi mutlaka
geri dönüş yapardı.
Duyduğum ve
yukarıda belirtmiş olduğum bu serzenişlerden bir tanesini de bizzat ben yaşayarak
şahit oldum. 15 Eylül Pazar günü yurt genelinde yapılan ilimizde ise İnönü
Üniversitesi’nde yapılmış olan Açık Öğretim Fakültesi Yaz Okulu Sınavına gidip
gelebilmek amacıyla Malatya Büyükşehir Belediyesi Engelliler ve Yaşlı
Hizmetleri Şube Müdürlüğü bünyesinde hizmet veren asansör tertibatlı araç için
görevli birimi arayarak talebimi iletmek istedim.
Engelliler
ve Yaşlı Hizmetleri Şube Müdürlüğü ise biri müdürlük olmak üzere biri Kernek
Külliyesinde idari ve hizmet, diğeri ise Şeyh Bayram Mahallesindeki Spor
Merkezi olarak üç ayrı yerde hizmet veren, ilk oluştuğu günden bugüne kadar
yaklaşık 4 bine yakın kayıtlı engelli insana yönelik sosyal, kültürel, sportif
ve benzeri gibi birçok güzel çalışmaları hayata geçirerek hizmet veren, verdiği
bu hizmetler arasında 5 defa EKPSS kursu açarak eğitim kitapları dâhil birçok
materyalleri karşılayarak binin üzerinde engelliye eğitim veren ve bu eğitimler
sayesinde ise 300’ün üzerinde engellinin kazanmasında katkısı bulunan, açtığı
bilgisayar, girişimcilik, işaret dili, takı tasarımı, boya-batik, kâğıt rölyef,
dikiş-nakış, hediyelik eşya üretimi vb gibi eğitim kurslarıyla engellerin el
becerisi ile mesleki bir vasıf kazanmalarını sağlayan, düzenlediği gezi,
piknik, spor faaliyetleri gibi çalışmalarla toplumla iç içe olmalarını ve
kaynaşmalarını sağlayan, toplumun engellilerle ilgili konularda bilgilenip
bilinçlenmesi amacıyla öğrencilere yönelik eğitim seminerleri düzenleyen belediyenin
güzide birimlerinden biriydi.
Telefonda
görüştüğüm görevliye sınava gitmem gerektiğini ve asansör tertibatlı minibüsün
evden alarak götürüp getirmesi için kayıt yaptırmak istediğimi söyledim. Durumu
izah ettiğim görevli ise, “Başkanım,
sizden önce de biri aradığında durumu müdür beye ileterek sorduk. Müdür beyde,
‘Bu sınav üniversite sınavları gibi kalabalık ve yoğun olmayacağı için
trambüsler daha sakin olur. Bu nedenle gitme imkânı olanlar kendi imkânlarıyla
trambüsle gidebilirler.’ sözlerini bildirdi.” dedi.
Görüştüğüm
görevliye, “Trambüsle tabi ki gidebilirim.
Ancak hangi trambüs durakları standartlara uygun söyleyebilir misiniz? Durumumu
en iyi sizler biliyorsunuz, uygun olmayan rampalarda başkalarından yardım
istemek zorunda kalıyorum. Arkadan arabamı tutup tutmadıklarını göremiyorum, bu
nedenle kaza yapacak olursam sorumluluğu kim alacak? Geçmiş yıllarda sizin
müdürlerinizden Y. Beyin ufak bir rampada beni düşürmesine sizlerde şahit
olmadınız mı?” dediğimde bana hak verdi ve “Siz bu konuyu müdür beyle görüşseniz daha iyi olur” dedi.
Bu
görüşmeden sonra müdür beyi arayarak konuyu olduğu gibi anlattım. Yaptığımız
görüşmeyi uzun uzadıya aktarmayacağım. Gerek görevlilerle gerekse de müdür
beyle yaptığım görüşmede; Bu araçların bazı kişi ya da kişilerin üyesi
oldukları siyasi parti faaliyetlerine katılabilmesi amacıyla havaalanına kadar
götürülüp getirilmesiyle birlikte bazı kişisel özel yemek davetlerine
katılabilmesiyle ilgili tahsis edilirken eğitimle ilgili bir konuya gelince de “Gitme imkânı olanlar kendi imkânlarıyla
gitsinler” diyerek tahsis edilmemesinin yanlış olduğunu dile getirdim.
Bu
araçların sorunsuz mazeretsiz gelip alabilmesi amacıyla bazı kişi ya da kişiler
gibi daire başkanlarını, genel sekreteri ya da özel kalemi mi aramamız mı
gerekiyor? Bunlar yeterli olmadığında ise milletvekillerinin adını mı (falan
kişi benim kirvem olur, filan kişi akrabam olur vs gibi) kullanalım ya da
onları arayarak devreye girmelerini mi isteyelim?
Belediyede
üst düzey yetkililere ulaşma imkânı olan bir kişi, iki kişi ulaştı diyelim ya
da benim ulaşma imkânım var diyelim. Peki, yetkililere ulaşma imkânı olmayan
yüzlerce, binlerce engelli insan ne yapacak? Onların ne günahı var? Bunların
hakkı gasp edilmiş olmuyor mu? diyerek düşüncelerimi dile getirdim.
Müdür bey
kendince görüşlerini açıklamaya ve dile getirmeye çalıştı ve aracın
gönderileceğini belirtti. Sonuç olarak araç benimle birlikte iki engelli
arkadaşı da gelip aldı. Sınava da o iki gün içerisinde yaşadığım stres ve
gerginlikle girmek zorunda kaldım.
Sözün özü
olarak, sosyal belediyecilik anlamında belediyeler engelliler, yaşlılar,
çocuklar, kadınlar, sokak hayvanları, eğitim ve sağlık gibi konularda yaptığı
hizmetlerde işletmeci mantığıyla faaliyet yürütemezler. Belediyenin
borçlarından dolayı bu faaliyetlerde tasarruf yapılması düşünülüyorsa o zaman
sosyal belediyecilik kavramı kullanılması yanlıştır. Sosyal belediyecilik
dediğimiz olayda tasarrufa gidilemez. Zarar ediyoruz düşüncesiyle faaliyetleri
aksatmak, kısıtlamak, vatandaşı mağdur etmek olmaz. Tasarruf elbette
yapılabilir, yapılmasını ben de desteklerim. Ancak önemli olan tasarrufun hangi
kalemlerde yapılmasını doğru tespit ederek uygulamaya konulmasıdır. Yıllarca
her alanda ihmal edilen, görmezden gelinen, sorunlarının çözümü sümen altı
edilen engellilerle ilgili daha güzel, daha sağlıklı, daha bilimsel ve çağdaş
güzel hizmetler üretmek varken bir incir çekirdeğini dahi doldurmayacak kadar
ufak bir konuyla/konularla uğraşmak 2010 yılında Anayasaya eklenen pozitif
ayrımcılık maddesiyle çelişmiş olmuyor mu? Zor şartlar altında yaşadığımız
hayatımıza bir de kişilerin kısıtlama getirmeye hakkı yoktur haksız mıyım?

Yorumlar
Yorum Gönder