1994
yılından 2015 yılına Türkiye Sakatlar Derneği çatısı altında örgütlü olarak
vermiş olduğum engelli mücadelesini 2015’den itibaren de bireysel olarak
sürdürmekteyim.
2015
yılından itibaren ise mücadeleme dilim döndüğünce, kalemim el elverdiğince
yazarlıkla devam etmekteyim.
Bu kadar mücadelenin
içerisinde bulunan biri olarak bu ülkede hangi engel grubuna yönelik kaç tane
dernek, kaç tane federasyon, kaç tane konfederasyon ya da kaç tane vakıf bulunduğunu
sorsanız inanın ki bende bilmiyorum.
Sadece bildiğim
1986 yılında 2908 Sayılı Yasanın Dernekler Kanunu gereğince kurulmuş olan Türkiye Sakatlar Konfederasyonu ve buna
bağlı Türkiye Ortopedik Engelliler Federasyonu, Türkiye Sağırlar Federasyonu,
Zihinsel Özürlüler Federasyonu, Görme Engelliler Federasyonu, Spastik Çocuklar
ve Erişkinler Dernekleri – Cerebral Palsy Federasyonu ile 2006 yılında kurulan Türkiye Engelliler Konfederasyonu ve
buna bağlı Türkiye Körler Federasyonu, Zihinsel Engelliler Federasyonu ve
Fiziksel Engelliler Federasyonu’dur.
Bilinen ve
aktif olan bunlar dışında değişik isimlerde başka federasyonlar,
konfederasyonlar veya platformlar elbette vardır. Bunlar daha çok bölgesel veya
yerel olarak kurulmuş oluşumlardır.
Bu
konfederasyon ve federasyonlara da bağlı ne kadar dernek, derneklere bağlı şube
ve vakıf var tahmin dahi edemiyorum. Sadece ilimizde dahi 30’un üzerinde
engellilerle ilgili dernek olduğunu söyleyeyim gerisini varın siz tahmin edin.
Anlayacağınız
ülkemizde bu kadar büyük bir örgütlü güç
olması gerekirken örgütsüz olan güç var. Ne yazık ki bu gücü elinde bulunduranların geneli de ellerinde
bulunan bu gücün neler yapabileceğinin farkında değiller.
Farkında
olmayanların büyük çoğunluğu ise sivil
toplum örgütü olmanın, hak savunuculuğu yapmanın, sorunların tespiti ve çözüm
üretilmesinin nasıl yapılacağını, hangi adımları izleyeceğini, nerelere ve
nasıl başvuru yapılacağını bilmemektedir.
“Bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp”
atasözünden hareket ederek bunların bilinmemesini bir kusur olarak görmediğimi açıkça
belirteyim. Benim asıl kusurlu olarak gördüğüm nokta engelli haklarını savunmak
amacıyla kurulan ve yola çıkan oluşumların bu eksikliklerini gidermek için en
ufak bir adım dahi atmamalarıdır.
Bu kanıya
nereden mi vardım? Size belli başlı birkaç örnekle anlatmaya çalışayım.
Bu ülkede
yaşamakta olan %12.29 oranındaki
engellilerin yaşadığı ana sorunlar ortaktır. Bunlar arasında eğitim, sağlık,
istihdam, sosyal güvenlik, 2022 ile evde bakım ödemeleri, ortez, protez, işitme
cihazı, baston, akülü-aküsüz tekerlekli sandalye gibi yardımcı destek
cihazları, erişilebilirlik, ulaşılabilirlik ve benzerleri gelmektedir.
Saydığım bu
ortak sorunlar arasında en ufak bir konuda dahi bir araya gelerek kenetlenemeyen,
birlik beraberlik sağlayamayan, gasp edilmiş haklarla ilgili hak savunuculuğu yapamayan,
dernek, federasyon, konfederasyon ya da vakıflara sivil toplum örgütü denilir
mi?
Sağlık
raporlarıyla yaşanan, istihdam edilme konusunda yaşanan, eğitim kurumlarında
ayrımcı ve ötekileştirici uygulamalarda yaşanan, 2022 ile evde bakım
ödemeleriyle ilgili yaşanan, erişilebilirlik ve ulaşılabilirlik konusunda
yaşanan, Engelli Kimlik Kartının sağladığı söylenen sosyal haklar konusunda
yaşanan, toplu taşıma araçlarından ücretsiz ya da indirimli haklardan
faydalanmada yaşanan ve benzeri yüzlerce sorunları sanırsınız ki belli bir
kesim yaşıyor diğerleri yaşamıyor?
Bu
sorunlarla ilgili Anayasa başta olmak üzere kanunlarla verilmiş yasal haklar
kamu kurumlarının idaresinde bulunan kişilerin inisiyatifine terk edilirken,
yasal haklar sümen altı edilip görmezden gelinirken, sözde hizmetlerle çözüm
üretmekten çok sorunların artmasına neden olurken bazıları bunları yapanları
tutup savunurken bazıları da karşı çıkmaktadır.
En basit
bir örnek olan Engelli Kimlik Kartları ile ücretsiz toplu ulaşımda faydalanma
hakkında kanun varken, yıllardır belediyelerce bu hak gasp edilerek farklı
isimlerde kartlar verilmekteyken bu oluşumlar birlik beraberliklerini
sağlayarak ortak hareket edip bu yanlışlığa dur diyemediler. Bu haklardan
faydalanmada yaşanan sorunları sanırsınız ki hepsi yaşamıyor?
Çünkü
savunan veya karşı çıkanlar belediye başkanının bağlı olduğu siyasi partiye
bakarak olaya yaklaşmaktadır. Her konuyu şahsi düşüncelerine hitap eden siyasi partilere,
inançlara, fikirlere bağladıkları için ortak hareket etme kültüründen uzaklaştıklarından
sorunlarda yaşanmaya devam etmektedir.
Bunun
altında ise “Benim partim, partimin
atadığı adam ne yaparsa doğru yapar.”, “Buna karşı çıkarsam edindiğim ya da
edinmeye çalıştığım menfaatten olurum.”, “Parti içinde ya da kamuda bir yere
gelmek istiyorsam üç maymunu oynamak zorundayım.” ya da “Bana değemeyen yılan bin yaşasın.”
gibi gerekçeler yatmaktadır.
Bu arada
özellikle şunun altını kalın çizgilerle vurgulayarak belirteyim ki bu
dernekler, federasyonlar, konfederasyonlar, vakıflar ve platformlar ya da
kişiler arasında elbette yapılması gereken ne varsa fazlasıyla yaparak ortaya
güzel çalışmalar çıkaranlar ve hak savunuculuğu yapanlar var. Bu yazdığım
konularda onları tenzih ederim. Benim asıl vurguladığım adları ne olursa olsun
görevlerini yerine getirmeyen farklı amaçlar peşinde koşan tabela oluşumlarıdır.
Sözün özü
olarak, “İğneyi kendine, çuvaldızı
başkasına batır.” atasözünde vurgulandığı gibi yukarıda belirtmeye
çalıştığım ve halen devam eden sorunlarla ilgili başka birilerinde kusur bulmadan,
onları suçlamadan önce iğneyi kendimize, çuvaldızı ise karşımızdakilere
batırmamız gerekmektedir. Unutmayın ki, “Dost
acı söyler.”

Yorumlar
Yorum Gönder