Engelli çocuk sahibi olan
annelerin hayattaki en büyük korkusu kendisinin ölümünden sonra engelli
çocuğunun geride kalmasıdır.
Anneler, kendisinin
ölümünden sonra engelli çocuğuna hiç kimsenin kendisi gibi ilgilenip
bakmayacağını ve bu nedenle çok mağdur olacağını bilirler.
Ana yüreği dedikleri bu olsa
gerek…
Ağır
konumda engelli çocuğu olan anneler sürekli, “Allah’ım çocuğumu benden önce al. Benden geriye bırakma. Kimseye muhtaç etme. Önce onun canını al, ondan sonra
benim canımı al.” diyerek dua ederler.
21 yıl
süresince Türkiye Sakatlar Derneği (TSD) Malatya Şubesi’ndeki başkanlık görevim
esnasında binlerce engelli ailesinden özellikle de ağır konumda engelli çocuğu
olanlardan bu sözlerin birebir aynısını duydum...
Bu şekilde
dua eden annelerin olduğunu bilmek ve binlercesinin de haykırışlarını duyarak
şahit olmak ne kadar büyük acı bir olaydı anlatamam…
Çilekeş anneler
kendilerinden sonra engelli çocuklarının karşılaşacağı ve yaşayacağı sorunların
katbekat artacağını yüreğinde hissederler… İşte bu nedenle dua ederler…
16 Şubat tarihinde Denizli’de
yaşanan bir olayı medya organlarında izleyince ağır konumdaki engelli çocuğu
olan annelerin bu sözlerini üzüntü içerisinde tekrar hatırladım.
Olay Denizli’nin Pamukkale
ilçesi Hacıkaplanlar Mahallesi 1071 Sokak'ta meydana geldi. Anne Seher Baş,
yüzde 99 engelli Serebral Palsi hastası olan 17 yaşındaki oğlu Eyüp Öztürk’ü av
tüfeğiyle başından vurarak öldürdükten sonra, aynı silahla kendini de vurarak
intihar eder.
Silah seslerini duyan
mahalle sakinlerinin ihbarı ile olay yerine gelen polis ekipleri apartmanın
giriş katında oturan Seher Baş'ın evinin kapısını kırarak içeri girer. Evin
mutfağına giden polisler, Seher Baş ile yüzde 99 engelli Serebral Palsi hastası
olduğu öğrenilen 17 yaşındaki oğlu Eyüp Öztürk'ün kanlar içindeki cesediyle
karşılaşır.
Yapılan soruşturma
kapsamında anne Seher Baş'ın av tüfeğiyle engelli oğlunun kafasına ateş ederek
öldürdüğü ardından yine aynı tüfekle kendini başından vurarak intihar ettiği
belirlenir.
Anne Seher Baş'ın 1 yıl önce
boşandığı eşi İbrahim Öztürk ise Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demir Yolları'nda
(TCDD) görevli olduğu ve FETÖ/PDY soruşturması kapsamında görevinden ihraç
edildikten sonra tutuklanarak cezaevine konulduğu öğrenilir. Anne Baş ile
oğlunun engelli maaşı ile belediyeler ve komşulardan gelen yardımlarla
geçinmeye çalıştıkları öğrenilir. Son zamanlarda psikolojik sorunlar yaşayan
anne Baş’ın sık sık komşularına, “Oğlumu da öldürüp intihar edeceğim” dediği
ileri sürülmüş.
Bu haberi izlerken 21 yıl
süresince yanımda gözyaşları arasında dua eden binlerce annenin görüntüsü
gözlerimin önüne geldi.
Hiçbir anne evlatlarının
saçının bir tek teline zarar gelsin ya da tırnağının ucuna taş değsin istemez… Gündüzünü
geceye katarlar, yoktan var ederler, yemez yedirirler, içmez içirirler, giymez
giydirirler...
Çocuğunun parmağının ucuna
diken batsa acısı onun ciğerini yakar… En ufak bir soğuk algınlığında dahi
sabahlara kadar başucunda nöbet tutarak uyumadan bekler…
Özelliklede engelli çocuğu
olan anneler bu konularda bir kat daha çocuklarının üzerine titreyerek hassas
olurlar…
Evlatları için bu kadar
hassas olan hangi anne bir evladının canına kıymak isteyebilir? Bu kararı
vermek ve bunu da yapmak öyle kolay bir şey değildir… Bunu ancak ve ancak bu
annenin içinde bulunduğu durum ile aynı sorun ve sıkıntıları yaşayan insanlar
anlayabilir…
Yoksulluğun,
yoksunluğun, yalnızlığın ve çaresizliğin koynuna bir başına terk edilmiş
insanlar anlayabilir…
Giden bu
canların ardından artık ne desek ne söylesek boş… Biliyoruz ki bir daha o iki canı
geri getirmemizin imkânı yoktur… Bu acı ve üzücü olayda suçlu arayacak olursak
bir kişi, beş kişi, bin kişi değil, toplum olarak hepimiz suçluyuz…
Yaşanan bu olay ile buna
benzer binlerce olayın sorumlusu tek başına ne bir kurum ne bir yetkili ne de
bir kişidir… Bunun tek ve asıl sorumlusu sen, ben, o, diğeri yani toplum olarak
bizleriz… Kâğıt üzerinde değil de uygulamada gerçek bir sosyal devlet
ol(a)madığımız ve sosyal devlet olmanın mekanizmalarını işlet(e)mediğimiz
sürece bu ve buna benzer acı olaylar yaşanmaya devam edecektir… Sosyal devlet
olmanın gereklerini yerine getirmeyen ve yasaları uygulamayan yetkililerin
hepsidir… Görevlerini aksatan, suiistimal ederek uygulamayanları bilen, gören
ve ses çıkarmayanlardır…
Sözün özü olarak, bu acı olayların bir daha yaşanmaması için hepimize büyük görevler düşüyor… En büyük görevde tabi ki devletin resmi yetkililerine düşüyor… Bu sorunları öyle şu kadar evde bakım parası veriyoruz, bu kadar engelli maaşı veriyoruz demekle çözemezsiniz… Engelli ile engelli ailelerinin yanında bulunmadığınız ve onlara yalnız olmadıklarını hissettirmediğiniz sürece, maddi destekle birlikte hatta daha fazlası olarak manevi destekte vermediğiniz sürece, sağlıklı bir yaşam sürdürebilmeleri ve sosyal hayata adaptasyonlarını sağlamak amacıyla rehabilitasyonu kesintisiz ömür boyu vermediğiniz sürece, ailenin tamamına psikolojik destek vermediğiniz sürece ve toplumun bu konularda eğitimli, kültürlü, bilinçli ve duyarlı olmalarını sağlamadığınız sürece bu sorunları çözemezsiniz…

Yorumlar
Yorum Gönder