Toplumun Bakış
Açısı Dönüşmeden Engelli Sorunları Çözülemez
Engellilik,
yalnızca bireyin fiziksel veya zihinsel farklılıklarından kaynaklanan bir durum
değildir. Aksine, engellilik, büyük ölçüde toplumun bu farklılıklara yönelik
tutumları, oluşturduğu engeller ve sergilediği ayrımcı davranışlar neticesinde
ortaya çıkar. Kaldırımda olmayan rampa, işaret dili bilmeyen bir görevli,
önyargıyla yaklaşan bir işveren… Tüm bunlar, engelli bireylerin toplumsal
hayata eşit ve etkin katılımını engelleyen, zihinlerdeki engellerin somut
yansımalarıdır. Dolayısıyla, engelli sorunlarına kalıcı çözümler üretmek için öncelikle
toplumun engellilere karşı olan kökleşmiş bakış açısını dönüştürmek hayati bir
zorunluluktur.
Önyargıların Gölgesinde
Yaşamak:
Toplumun
engellilere yönelik bakış açısı, genellikle acıma, küçümseme, görmezden gelme
veya aşırı korumacılık gibi olumsuz duygular ve düşünceler üzerine kuruludur.
Bu önyargılar, engelli bireylerin potansiyellerini ve yeteneklerini gölgelemekte,
onları "yapamaz", "başaramaz", "muhtaç" gibi
etiketlerle sınırlamaktadır. Medyada sıklıkla karşılaşılan "yardıma muhtaç
engelli" imgesi, engelli bireyleri aktif ve üretken bireyler olmaktan
ziyade, sürekli destek bekleyen pasif figürler olarak konumlandırmaktadır. Bu
tür temsiller, toplumun bilinçaltına yerleşerek, engelli bireylere yönelik olumsuz
algıları pekiştirmektedir.
Önyargılar sadece
bireysel tutumlarda değil, aynı zamanda kurumsal ve yapısal düzeyde de kendini
göstermektedir. Eğitim sisteminden iş hayatına, ulaşımdan sosyal hizmetlere
kadar birçok alanda engelli bireylerin ihtiyaçları yeterince dikkate alınmamakta,
ayrımcı uygulamalar devam etmektedir. Örneğin, birçok okul ve iş yeri fiziksel
olarak erişilebilir olmamakla kalmayıp, engelli öğrencilerin veya çalışanların
farklı öğrenme ve çalışma biçimlerine uyum sağlayacak esnek yaklaşımlardan da
yoksundur. Bu durum, engelli bireylerin eğitim ve istihdam olanaklarından eşit
şekilde yararlanmasını engellemekte ve onları toplumsal hayattan dışlamaktadır.
Zihinsel Dönüşümün
Önemi:
Engelli
sorunlarına gerçek ve sürdürülebilir çözümler üretebilmek için, öncelikle toplumun
zihnindeki bu olumsuz algıları ve önyargıları yıkmak gerekmektedir. Bu zihinsel
dönüşüm, engelliliğin bir eksiklik veya kusur değil, insan çeşitliliğinin doğal
bir parçası olduğu anlayışının benimsenmesiyle başlayacaktır. Engelli
bireylerin de her insan gibi farklı yeteneklere, ilgi alanlarına ve hayallere
sahip olduğu, topluma katabilecekleri sayısız değer olduğu gerçeği kabul edilmelidir.
Bu dönüşüm süreci,
çok yönlü ve uzun soluklu bir çaba gerektirmektedir. Eğitimden medyaya, sivil
toplum kuruluşlarından kamu kurumlarına kadar tüm paydaşların aktif rol alması
önemlidir.
Eğitim:
Çocukluktan itibaren engellilik konusunda doğru ve bilinçli bilgiler verilerek,
empati ve saygı duygularının geliştirilmesi sağlanmalıdır. Kapsayıcı eğitim
uygulamaları yaygınlaştırılarak, engelli ve engelsiz öğrencilerin bir arada
öğrenme ve sosyalleşme imkanları artırılmalıdır.
Medya: Engelli
bireylerin gerçek yaşam öykülerini, başarılarını ve karşılaştıkları zorlukları
dengeli ve gerçekçi bir şekilde yansıtarak, olumlu rol modeller oluşturulmalı
ve stereotipler yıkılmalıdır.
Sivil Toplum
Kuruluşları: Engelli hakları konusunda farkındalık yaratma çalışmaları
yürütmeli, engelli bireylerin güçlenmesine yönelik projeler geliştirmeli ve
politika oluşturma süreçlerine aktif olarak katılmalıdır.
Kamu Kurumları:
Engelli dostu politikalar üretmeli, erişilebilirlik standartlarını titizlikle
uygulamalı ve engelli bireylere yönelik hizmetlerin kalitesini artırmalıdır.
Ayrımcılığı önleyici yasal düzenlemeler hayata geçirilmeli ve etkin bir şekilde
uygulanmalıdır.
Zihinsel Engeller
Kalkınca Ne Olur?
Toplumun
engellilere karşı bakış açısı olumlu yönde değiştiğinde, engelli sorunlarının
çözümüne yönelik yaklaşımlar da kökten farklılaşacaktır. Acıma ve yardımseverlik
odaklı yaklaşımların yerini, hak temelli ve güçlendirici bir anlayış alacaktır.
Engelli bireyler, kendi hayatları hakkında söz sahibi olan, aktif ve katılımcı
vatandaşlar olarak görülmeye başlanacaktır.
Zihinsel
engellerin kalkmasıyla birlikte:
Erişilebilirlik:
Sadece fiziksel değil, bilgiye, iletişime ve hizmetlere erişilebilirlik de
temel bir hak olarak kabul edilecek ve bu yönde somut adımlar atılacaktır.
Eğitim ve
İstihdam: Engelli bireylerin yeteneklerine uygun eğitim alma ve istihdam edilme
olanakları artacak, potansiyellerini tam olarak gerçekleştirmelerinin önü
açılacaktır.
Sosyal Katılım:
Engelli bireylerin sosyal, kültürel ve sportif etkinliklere katılımı
kolaylaşacak, toplumsal hayatta aktif rol almaları desteklenecektir.
Bağımsız Yaşam:
Engelli bireylerin kendi kararlarını alarak bağımsız bir yaşam sürmeleri için
gerekli destek mekanizmaları geliştirilecektir.
Sonuç olarak, engelli
sorunları karmaşık ve çok boyutludur. Ancak bu sorunların temelinde, toplumun
engellilere yönelik kökleşmiş olumsuz bakış açısı yatmaktadır. Gerçek ve kalıcı
çözümler üretmek için öncelikle zihinlerdeki engeli aşmak, engelliliği insan
çeşitliliğinin doğal bir parçası olarak kabul etmek ve engelli bireylere
yönelik önyargıları yıkmak zorundayız. Toplumun bakış açısı dönüşmeden, yapılan
her türlü düzenleme ve iyileştirme eksik kalacak, engelli bireylerin toplumsal
hayata eşit ve etkin katılımı hayal olmaya devam edecektir. Unutmamalıyız ki,
gerçek engellilik, bireyin farklılıklarından değil, toplumun bu farklılıklara
karşı oluşturduğu bariyerlerden kaynaklanır. Bu bariyerleri kaldırmak ise, ancak
zihinlerde başlayacak bir dönüşümle mümkündür.

Yorumlar
Yorum Gönder